Tayfur Avcı

Tayfur Avcı

26 Eylül 2024 Perşembe

SİZDE KAFANIZA TAS YİYENLERDEN MİSİNİZ?

SİZDE KAFANIZA TAS YİYENLERDEN MİSİNİZ?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu hafta yeni eğitim, öğretim yılı başladı. Tüm öğretmen ve öğrencilerimize başarılar diliyorum. Kozan lisesi
öğretmenlerinden Nuri Gündüzalp, Feyyaz Öztürk, Aydın Bulut, Hüseyin Çetin, Mehmet Yıldırım, Mahmut
Doğanay, Talat Dağlı ve kaybettiğimiz tüm öğretmenlerimizi rahmetle anıyorum.
Ne zaman okullar açıldığında, çocukların sesleri okulları sınıfları neşeli bir şarkı tadında doldursa, aksine beni bir hüzün sarar. Çocukluğum gelir aklıma. Cumhuriyet Mahallesi’ndeki.. Kaan
sokakdaki.. çay başındaki..
Ve o pazar günleri gelir aklıma. Hafta içi okula gider, hafta sonları babam Gö Osman ın söylediği çökelek türküsü
eşliğinde at arabası ile Nizamettin Erol abinin bahçesine çalışmaya giderdik. Bahçe işlerinde babama yardım ederdik. Pazar günleri ögleden sonra eve
dönerdik. Dönerken sokakta oynayan cin Ali, çenko Bayram, kepçe Mustafa, yeşil Ali, yanık Yusuf, göde Ertuğrul, kel Apo, Özer, paça Arif, alım İbo yu görür onları kıskanırdım. En kötüsü neydi biliyor musunuz? Annem elinde naylon ibrikle o meşhur mavi legenle bizi karşılardı. Bir tarafta fokur fokur eden kara kazan
kurulmuş, altı odunla tutuşturulmuş kaynıyor. Ben hep önce banyoyu Memet abim yapsın diye itiraz ederdim. Sanki kurtulacakmışım gibi! Annem banyoyu içerde yaptırdığında legenin etrafına kalın muşamba sererdi, etraf yaş olmasın diye.
10 yaşını geçtikten sonra anneme çok yalvardım, dışarda çimdirirken iç çamaşırımı (kara don) çıkarma diye.
Tabiiki her itirazımda o banyo tasını
kafama yerdim. Kafama yediğim her tas Cüneyt Arkın’ın tabancası gibi ses
çıkarırdı. Çocuktuk ama çok utanırdık. Şimdi bakıyorum da eski sevgi, saygı, terbiye, utanma, ayıp diye bildiklerimizden çoğu kalmadı..
Birgün hiç unutmam çocukluk arkadaşlarımdan Adem, banyo yaparken yaramazlık yapmış annesi Ayşe abla dur yapma falan derken Adem poposunu sobada yakmıştı. Acil olarak hastaneye götürmüşlerdi. Bu olay sokakta çocuklar arasında günlerce konuşulmuştu. Böyle kazalarda olmadı değil hani.
Bazen hafta içinde de kafama tası yerdim. Gülle, top, fırıldak oynarken veya lastikle kuş avlarken her tarafımı toza toprağa bulardım. Eve geldiğimde annem beni azarlar Arap sabununu lifle batırarak vücudumu sürtüp, tası kafamdan eksik etmezdi.
Annem beni çimdirirken o su, her zaman çok sıcak olur, veya bana öyle gelirdi. Hiç bir zaman dımılık görmedim. Orta yerde banyo yapardık. Fakat hasta olmazdık. Şimdi doğal gazda, sıcak suda, sımsıcacık odalarda hasta oluyor
çocuklarımız.
Teksas, Tommiks, Zagor çizgi romanları gibi Fırt, Gırgır dergileri okurduk. Çocukluğumuzun en büyük
eğlencelerinden biride siyah beyaz televizyonlardı. Bizim televizyon un
markası Nortmendeydi, regülatörü vardı. Onu televizyonun alt veya üstüne
koyardık. Amerikan kovboy filmlerini, dizilerini çok seyrederdim. Ama şimdi Amerika’nın zerresini sevmem!
Hey gidi günler heey..
Özlenen, unutulmayan günlerdir o günler. Şimdi düşünüyorum da hep çocuk
kalabilseydik, keşke o tas yine kafamda patlasaydı. Eskiden hayat zordu, ama huzur vardı. Yaşam güzeldi.
Şimdi ihtiyarladık, iyi ki o günleri
yaşamışız.
Nerde o eski kaybettiğimiz güzel
insanlar, nerde o eski güzel günler
diyorum.
Çok özledik çook…
(Geçmişini bilmeyen, geleceğini inşa
edemez.)

Günün tavsiyesi: Size bir iyilik sırrı
vereyim mi. Mahallenizin muhtarını
arayın, çocuğuna okul kıyafeti alamayan yüzlerce aile var! Birini giydirin, aramızda kalsın..
Günün şiiri:
Kalk gidelim desem çocuklarıma
Gidecek bir yer yok, dünyadan başka biliyorum Cüzdanlarını parayla
dolduran insanlık
Kirlettikleri dünyaya anıtlarını dikiyor artık
Gel gör ki çocukların büyüdüğünü
Görmüyor dünya Sokaklarımız ekmek kokmuyor
Köy yolunda çocuklar koşmuyor bir kelebeğin peşinden
Bahçede açan bir nergize mutlu
olamıyor analar Biliyorum içimde ki umudumu öldürdüm anne Düşlerimde gülen çocuklarla El eleyim şimdi
Her akşam onlara bir parça ekmek götürüyorum
Bir bir bulutları topluyorum
gökyüzünden
Umudumun kemiği sızlıyor biliyorum
Ağlayan bir şiir var yüreğimde
Hangi kalemle Hangi kağıda ne
yazacağımı bilemiyorum Kalk gidelim desem çocuklarıma
Düşlerimden başka gideceğim bir yer yok biliyorum
Ayşe Akdoğan

Devamını Oku

KIRMIZI BİSİKLET

KIRMIZI BİSİKLET
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Nergislere çiğ düştü, zeytinlere kara tavuklar
kondu.. Deliçay kudurdu, yollar ise hala bozuktu..
Seninle el ele yürürdük, Zeynep Hatun
Caminin sokagında, nerde kuş uçmaz,
nerde kervan geçmez hep oralardaydık,
taplacı baban geçer, siyah paltosuyla ülkü ocaklı abin elinde tesbihle bir köşe başında önümüze çıkar korkusuyla, şehrin her sokağında hatıramız olmuştu..Birinci sigarasını çorabımın yanında
saklardım, saçıma limon sıkar,
ayakkabımı kadifeyle silerdim, ağzımda kuru karanfil, ceviz yaprağı çiğner, kömürle dişimi fırçalardım sana gelirken.. eşgalimde hep o çocuk tebessüm, yüreğimde körpe heyecanlar ile hep sana kavuşmak vardı ya..
Karacaoglan Kütüphanesinde yıllık ödev
yapardın da ben dışarda zeytin dibinde seni
beklerdim, kırmızı bisikletimin zincir kapağında esrarlı gözler yazardı, Almanya’dan emmim
verdure parfüm getirmişti de senle ne zaman
buluşsak yüklükte sakladıkları yerden çıkarır üstüme sıkardım.. Necipbey bir yanıtını de berber Veli’de traş olunca yalvar yakar sürdürdüm..bütün bu canhıraş ve dramatik sahneler sadece bir kere uzun uzun bak ta gül diyeydi de sen hep kısa kısa bakar derin derin susardın.. hiç bir zaman bir
araya gelemeyecegimizi bir yuva
kuramayacagimizi biliyordun belki, belki sen yüz yaşındaydın da gözlerin hep çocuktu benim gibi.. Hani şarabın verdiği cesaretle elini tutmuştum imam hatibin arkasında..ellerin titriyordu, benimse kalbim atıyordu, sanki
dunyaya yeni gelmişim gibi.. Seninle küncülü simit yerdik millet bahçesinde..haslanmış darı severdin bir de..bir de kumru kuşlarını
sebepsiz..
İçinde nergis geçen şiirler, sonu neyyse ile biten hikayeler.. ağzımda ki karanfil kokusu..
bir de kahrımı çeken kırmızı bisiklet.
Halâ Kozandayım, sokaklarda..
sen yoksun bu şehirde.. Neyyse… (Kurtkaya)

Günün sözü:
Sordum ustama, insanda vefa
varmı? diye.. dediki insanda vefa arama! İnsan
sıcakta agacın gölgesine sıgınır, soğukta aynı ağacı keser, yakar da ısınır. Öyle işte…

Devamını Oku

GELEN GİDEN YOK…

GELEN GİDEN YOK…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ulan ne bu be..
Bu nem
Bu sıcak..
Sıcaktan alın yazıları silinen Kozan
Temmuzda hiç çekilmiyor
Ben yine buralarda
Dükkandayım
Yani sokakda
Geçseniz görürsünüz slot siteleri
Evlerin çogu boş
Kimi Özbaşıda, kimi Horzumda, kimi Göllerde
Millet yaylada..
Akşama yakın vakitte
Aşağı yeli çıkıyor
Azda olsa hava serinliyor
Biraz gezeyim diyorum
İki tek sigara alıp Ç’nin oralarda
Kilo alacak, şaka yapacak Göde Ertuğrul, Yeşil Ali de yok
Kimseler yok..
Gelen giden de yok
Kepengi indiriyorum ya..
Sonra ümitlerimi..
H’ neysede C’ nerde
O yok bu yok..
Kafayı yicem usta…

(Kara kaplı defterden)
Günün önerisi:
Askıda ekmek yetmez;
Askıda AHLAK,
Askıda NAMUS,
Askıda EDEP,
Askıda DÜRÜSTLÜK,
Askıda HUKUK,
Askıda ADALET ve
Askıda VİCDAN,
Olmalı ki, eksiği olanlar alıp kullansın…

Devamını Oku

ESKİ BİR HİKAYE…

ESKİ BİR HİKAYE…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

90’lı yıllarda Kozan Cumhuriyet mahallesinin tek kahvesiydi Avşar’ın kahvesi. Biz 18 yaşına gelmediğimizden içeri giremez oyun oynayanları dışardan pencereden seyrederdik. Ogün 2 Haziran Kozan’ın Kurtuluş Bayramı idi. Sabahtan kahve dolup taşıyordu. Ender abi, beleş Kemal, Antepli Hasan, asker Memet King oynuyorlardı.
Ahmet ile Sivri Hüseyin yancılardı. Çivi Murat’ın elinde tek saçma, Mustafa Kara ile dışarda sohbet
ediyorlardı. İsmail emmi ile Cevdet emmi domino oynuyorlar Gündüz Çulhacı
abide onları izliyordu. Cevdet emmi “ya so mi kalo” der dominoyu güzel oynardı. Bir kaç masada oyun oynayan mahallenin gençleri vardı. Ünal hoca altılıya çalışıyor, bende kahvecinin oğlu Mustafa’nın sevdiği kıza onun adına aşk mektubu yazıyordum ( mahallede çok arkadaşın aşk mektubunu
yazmışlığım vardır. Şimdi çoğu evli onlarla).
Kahvede gürültü içinde oyunlar oynanırken Doğan ile Adoş abi geldi. Akşama bayramda ne yapıyoruz dediler. Bazıları içelim derken sarı Memet sinemaya gidelim dedi. Doğan abi benim bir fikrim var, bizimkiler evde yok Feke’ye gittiler. Aramızda para toplayıp rakı, şarap, meyve çerez falan alırız eğleniriz dedi. Ama önce para toplanması gerektiğini de ilave etti. Çoğu kabul etti bu fikri. Ceplerinde ne var ne yok verdiler. Cevdet emmi bile alın şu onluğu bende belki bir ara uğrarım derken gümüş dişleri görünüyordu.
Öğleyin Doğan ile adoş abi kahveye tekrar geldiler. Valla 20 kişi kadar olmuşuz, paralar malzemeye
yetmedi biraz daha para lazım dediler. Herkes
aralarında para toplayıp yine verdiler Doğan abiye. Nihayet akşam oldu ve Doğan abinin evlerinin önü
kalabalıklaşmaya başladı. Ama evde kimse görünmüyor pencere kapılar kapalıydı. Herkes sinirlenmeye başladı. Bağırıp çağırmaya başladılar. Bir ara Doğan abinin komşusu Berber Veli pencereyi açarak onlara seslendi. Hiç beklemeyin, Doğan ile Adoş giyinip kuşanıp dağılacağa gidiyoruz dediler. Bunu duyanların ağzını bıçak açmıyordu. Dokunsalar ağlayacaklardı. Kıvırcık Üzeyir yürüyün lan dört yol ağzına (stadyum kavşağı) gidiyoruz dedi.
Doğan ile Adoş abi toplanan paralarla Adana’dan dansöz getirtmiş. Dağılacakta içip bir güzel eğlenmişler. Gece geç
saatlerde zil zurna sarhoş halde hastane yolunda görünmüşler. Onları bekleyen mahalle milletinin insanları, Allah Allah nidalarıyla karşılayıp yumruk depik bir güzel ıslatmışlar. Adoş Temmuz da, Doğan abi ağustosta kahveye
gelebilmişti. Bazı yerlerindeki hala duran yara izleri bu olaydan kalma anılardır… Ne haliniz varsa GÜLÜN!!

Devamını Oku

SEVİYORUM LAN…

SEVİYORUM LAN…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Verdiğin vesikalık resmindi zulam da gizlediğim. Tek
tesellim resmin. Günah mıydı, sevap mıydı, suç muydu, dost sırrı’mıydı ya da düşmanlarımdan korunmak için belimde taşıdığım silahım mıydın?
Yadırgıyorum, gizlememeliyim, afişini çoğaltıp asmalıyım dört bir yanımı kuşatan duvarlara, koridorlara, yollara.. utanmamalıyım, saklamamalıyım, yerli yersiz bakmalıyım, bakarken düşler kurmalı, uyumalıyım bakarken. Büyütüyorum, asamıyorum afişini duvarlara. Tutkal yok yapıştıracak. Tutkal almaya gidiyorum Aydınlı Ali ye.. Tutkal hazır, elimde fırça, kolumda afişlerin. Kozanın tüm evlerine, en güzel, en yüksek duvarlarına asıyorum. Afişlerinle doluyor şehir. Rahatım asarken, korkusuzum. Belimde silahım yok, Ahmet de, İbo’da korumuyor beni.
Sen bana yasaksın hem de ne yasak. Unutmuş gitmişim be.. yakalanıyorum. Takmıyorlar bileklerime kelepçeyi. Senin önüne çıkarılmadan cezam kesiliyor. Sırta bir kurşun, ben kanlar içinde, Saimbeyli caddesi kanlar içinde. Çıplak kadın resimlerinin süslediği, kahpeleri anlatan gazeteleri üstüme örten yok. “Duvarlara afiş asan bir terörist dur ihtarına uymayınca ölü olarak ele geçirildi “ diye manşet veriliyor. Manşetlerde ne aşktan, ne sevdadan nede senden haber var. Manşette villalar, taksiler, daireler, zayıflama aletleri ve ansiklopediler.. Ben vuruluyorum ve satır aralarında kaybolup gidiyorum, birde senin yüreğinde… deneme bonusu
Kimsecikler yok şimdi buralarda. Yollar boş. Bir ben varım, birde sen. Fırsat bu fırsat, çıkarıyorum seni zulamdan, yavaş yavaş incitmeden, örselemeden. Verdiğin günkü gibi, yada ben öyle görüyorum. Bakıyorum uzun uzun ilk kez görürcesine, ilk kez tanırcasına, ilk kez keşfedir cesine.. Geziniyor gözlerim yuvarlak omuz başlarında, karanfil dal boynunda, açmaya durmuş gül kırmızısı dudaklarında, gözlerinin berraklığında, saçlarında..
Her milimetre karenin resmini kazıyorum beynime, ezberliyorum. Ne yöne baksam, indirsem göz kapaklarımı karşımda sen. Bekle diyorum. Uzun bekleyişleri sevmemde. Sende heykel gibi kıpırtısız soluksuz, cansız bekleyen minik serçe gibi.. gene de bekle diyorum. Üç ay, altı ay, bir yıl bin yıl.. tarih veremiyorum. “ Nerede bekleyeceğim” diyorsun. “Evimizde!” Evimiz yok ki. Doğru ya.. öyleyse sokak arasında bekle beni, çay başında, sizin evde bekle beni. Odanın penceresi yola baksın. Sana gelince sazı alıp Ferdi’den “Bizim sokaklar” türküsünü söylerim pencerenin altında. Sende perdeni aralayıp bakarsın sevgiyle. “Sen zurna dahi çalmasını bilmezsin ki” dersin. Senin için şiirler yazıp okurum. “duyuramazsın ki” dersin. Ellerini tutup, avuçlarını okşarım. “bulamazsın ki..”

Bende “SEVİYORUM LAAN..” diyerek naralar atarım kimselere duyurmadan.
İşte bunu beceririm değil mi ………?

(Karakaplı defterden alıntı)

Devamını Oku